Çocuk gözlerinle bakarsın dünyaya başta, büyüdüğünde
hatırlamazsın nası algıladın olayları neler gördün, hissettin! Ama bugün
yaşadığın herşey onları hatırlatmak için var sanki…
Çok kırıldıysa çocuk kalbin gördüklerinden, ergenlikte
şaşırır bilemez ne yapsa dışarda aramaya başlar kendini iyileştirecek şeyleri.
Belki de bir miktar doyurur eksiklerini ta ki hazır olana kadar gerçek bir
doyuma, evin içine bakıp da kendinden doymaya…
Hedeflerle büyüdük.
Bugünü değil hep geleceği düşündük.
Yaşamayı değil başarmayı öğrendik.
Başardıkça, ailen, öğretmenin ve toplum seni takdir ettikçe
yaptığın iyi şeylerle sevildin sen. Sevildikçe mutlu oldun tabi ki…
İçindeki minik, Pavlov’un köpeği gibi bu koşullu eğitildi,
böyle öğrendi.
Beyninde mutluluğa giden sinaptik yol
“Başar---Dikkat çek---Takdir
edil---Sevil” oldu bi kere.
İçinde hep konuştu o çocuk;
“Hadi başar! En başarılı ol.”
“Mesleğini al eline ve en iyi yapan sen ol!”
“En iyi aile senin
olmalı. En iyi sevgili de senin. Rüya gibi bir düğün, rüya bir evin olmalı”.
Yıllar geçtikçe değişerek, gelişerek veya hafifleyerek devam
eder hırsların… Konuşmaya devam eder ama hep içindeki;
“Kooşşş! Yetişmelisin! Hadiiiiii! Çok yol var daha varamadın
oraya (nereyse ora!?).“
Herşey bir hırsa dönüşebilir. Buraya “işte en tehlikelisi
bu!” demek çok yakışsa da, yok öyle birşey hiçbir şey en tehlikeli değil hepsi olması
gerektiği gibi... Belki hırs lazımdır sana bolca o aralar.
Standart hırslarına, günümüz getirisi kişisel gelişim,
spirituellik, sağlıklı beslenme hırslarını da ekleyip hepsini birlikte yürütebilecek
kadar yerin olabilir. Ağzına kadar doldurabilirsin bardağını korkma, doldur devam
et. Elbet bir gün taşacaksın.
Herkesin var bir sınırı! Bilemezsin ne zaman dolar, devam et
doldurmaya…
Ta ki bilinçli olarak seçtiğin ve içsel olarak güvendiğin
kişi –sen, annen, baban, kardeşin, sevgilin, yoga hocan, psikoloğun, hastan,
doktorun, otobüste yanına oturan amca… - herkes olabilir bu kişi– o bardağı
taşırana ve belki de nazikçe veya bir tokatla, sana hangisi lazımsa öyle
dokunup o bardağı devirene kadar…
Sana dokunmak dediysem, ne gördüğünü unuttuğun çocuk vardı
ya “o”na dokunana kadar. Onun gözlerinden, algıladığı dünyayı görmeni ve
gerçeği anlamanı sağlayana kadar…
Gördün de ne oldu!?…
Bardağın yumuşak bir kadife yastığın üstüne döküldü, su yok
artık içinde, yok o içine doldurdukların, kalmışsın bebek gibi cenin pozunda
orada.
Koca bir boşluk...
Korkunç önce çok!
“Nerde herkes, nerdeee?? Okuduklarım, bildiklerim
yöntemlerim, matematiğim, denklemlerim… Nerdeeee??”
Sakin ol. Bekle.
Gücün yok dur şimdi.
İlk soru:
“Neden yaşıyorsun ki?”
İlk cevap:
“Ölmeye gücüm yok. Biliyorum affı yok, yapamam.”
Çünkü hayatta kalma içgüdüsü hala orda…
E madem “Yaşamaya Mecbursun” (dinleyiniz: Bulutsuzluk
Özlemi) bul birşeyler tutacak.
İlk tutacağın sevgi olur. İlk istediğin sana sarılacak ben
burdayım diyecek biri, sevdiğin...
O biri aslında o kadar yakınında ki, öyle böyle değil ama :) Sensin o be şapşal!
Çaresizlikten de olsa bi sarıl bak kendine o an bak gör ne tatlı…
Öfkelisin bi yandan ona, sana bunları yaşatan da o kendin!
Üzgünüm canım ama yok başka biri sana senden yakın. Canını en çok yakan da,
seni en çok okşayan da o olabilir ancak.
Sonra seni hiç yalnız bırakmayan biri daha var onu görürsün
doğa! Gökyüzü, bulut, çayır-çimen, hele bi de güneş ısıtırsa yüzünü, üstüne
belki hafif bir rüzgar, ardından pıtı pıtı yağmur… Oyh koş o eğlenceden bu
eğlenceye :) Sarıp sarmaladı işte seni, belki şimdilik seni senden bile güzel sarmaladı.
O boşluk durur ama hala. Gitmiş çünkü kafandaki o deli. Bir
yere yetişme derdi yok, sadece duruyorsun ve kalk gidelim diyen yok.
Ne genişmiş içim, ne antremanlıymışım çoklu işlemlere, ne
çalışkanmış zihnim, ne hevesliymiş durmadan gitmeye.
Ama varmış onun da bir sınırı. Ne yaparsan yap kendini oraya
götürüyorsun. Geldin mi sınıra selam eyle o yare: Melabaaa :)
Oyhh ne ferahlık. Rehavete kapılma bu da geçer. Hayır hayır
karamsarca birşey değil bu dediğim; iyi de geçer kötü de geçer sadece… Geri
gelirse ağırlamasını biraz daha bilirsin belki.
Pinhani-Beni Sen İnandır
“Sen”ler de “ben”, “ben”ler de “sen”!
2017 bomba gibi biter, 2018 nasıl başlarsa öyle gider.
Sevmek için…
Bu video, 31 Aralık 2017 saat 21:45 Beşiktaş-Kadıköy vapurunda etrafta kimselerin olmamasına sığınılarak yapılmış küçük bir cesaret örneğidir. İnsanlık için luzümsuz benim için büyük adımdır. Sınırlarını genişlet, onları koyan sensin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder